Aganta Burina Burinata (II)

Merhaba Dostlar;

Yazıma; 1973 yılında İzmir’de aramızdan ayrılmış olan, aşk derecesinde Bodrum sevgisi ile tanıdığımız değerli yazarımız Cevat Şakir Kabaağaçlı; nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı’nın yanı sıra bir önceki yazımın kahramanlarından; 2000 yılı başlangıcında yolları karla kaplandığı bir Ocak günü, geçici görevle bulunduğu Kayseri’den Ramazan Bayramını kutlamak üzere arife günü Ankara’ya doğru yola çıkan ve yolda geçirdiği elim bir trafik kazası sonucunda hayatını kaybeden Adnan’ı ve onu takiben yakalanmış olduğu amansız hastalığa 2012 yılında yenik düşerek aramızdan ayrılan Nermin’i sevgi, saygı ve rahmetlerle anarak başlamak istiyorum. 

Geçen yazımda yine bir araya geldiğimiz bir hafta sonu akşamında akan sohbet nihayetinde Buket ve Adnan’a “Söyleyin bakalım ‘Aganta Burina Burinata’ ne demek?” diye sormuştum. Doğal olarak bunun bir edebi eser olduğunu bilmiş ama kelime anlamını bilememişlerdi.

Sözü fazla uzatmadan hemen açıklayayım. Türk Dil Kurumu’na göre İtalyanca kökenli bir denizcilik terimi olan “aganta” hisa (Ref.1) ya da laçka (Ref.2) edilmekte olan bir halatın veya zincirin kısa bir süre elde tutulup bırakılmaması için verilen emirdir. Kısaca; “kaçırma, asıl, sıkı tut” anlamlarına gelir. “Burina” ve “Burinata” ise seren’de(Ref.3) ana yelkenin üzerinde yer alan alt ve üstteki küçük yelkenlerdir. “Aganta burina burinata” ise ana yelkenin yanı sıra bu küçük yelkenlerin de açılmasına hazırlık için verilen komuttur.

Burina ve burinata’yı gözünüzde canlandırabilmenize yardımcı olabilmek için bunları resmetmek istedim ve çok direkli bir yelkenli resmi çizmeye çalıştım. Ancak; yıllardır resim yapmadığım için el alışkanlığımı epeyce zayıflamış buldum, maalesef doğru düzgün bir şey çizemedim. Ben de internetten bulduğum üç boyutlu yelkenli bir korsan gemisi modeli üzerinde biraz oynayarak 3Boyutlu(3B) yazıcımla baskısını aldım ve onun fotoğrafını çekerek üzerinde gerekli açıklamaları yaptım. İşlemler zaman alacağı ve ben de bu yazımı daha fazla geciktirmek istemeyeceğim için modeli boyayamadım, burada ham haliyle paylaşıyorum. Bakınız bakalım minik korsan gemiciğimi beğenecek misiniz…

Roman; bizim şu anda bildiğimiz halinden çok daha yalın olduğu zamanlardaki Bodrumda geçmekte olup, temel olarak derin bir deniz tutkusu üzerinde kurgulanmış, özlem, hüzün, sevinç, aşk, ayrılık,yoksulluk, varlık temalarıyla da bir tablo gibi rengarenk bezenmiştir. Deniz insanı ile kara insanı arasındaki farklar da yer yer ele alınmakta, detaylıca işlenmektedir. Kitap okuyucuyu kolayca olayların içerisine çekebilmektedir. Okumuş olanlar için bir hatırlatma, henüz okumamış olanlar için de ön bilgilendirme kapsamında detaylara girmeden kısaca özetleyeyim.

Kahramanımız Mahmut; soydan denizci olan Süleyman kaptanın oğludur. Denizde sakince geçen bir günün bitimine yakın patlayan fırtına sırasında kendi ihmali sonucunda kardeşinin ölümüne sebep olduğu için acılar içerisinde kalmış ancak çok istese de denizlerden bir türlü kopamamış. Süleyman kaptan yaşadığı zorluklar ve çektiği acılardan dolayı oğlu Mahmut’un denizci olmasını asla istememekte onun bu doğrultudaki isteklerine şiddetle karşı çıkmaktadır. Oysa Mahmut’un kanında atalarından gelme deniz tuzu bulunmakta ve bu tuz onu hep denizlere çekmektedir. Üstelik de yaşadığı yerde her sokak, her yol denize açılmaktadır. Aklı, fikri denizlerde olan Mahmut okulda bir türlü başarılı olamaz. Bir gün kendisini kız arkadaşıyla birlikte, onun babasının teknesinde balığa çıkmış olarak denizlerde bulur. Akabinde maceralar maceraları kovalar, hayat onu bir gemiden bir diğerine savurur. Uzunca bir zaman Bodrumdan uzak kalır. Nihayet bir gün yolu düşüp memleketine döndüğünde sevdiği kızın başına kötü şeyler geldiğini öğrenir, istemese de bir daha kavuşmamacasına ayrı düşerler. Mahmut bu ara babasını da kaybetmiştir. Yaşadığı olaylarla çok sarsılan Mahmut kaptan bir süre ortalıklarda amaçsızca dolanır. Daha sonra kendini toparlar, yine bir çocukluk arkadaşı; denizci olmayan bir ailenin kızı ile evlenir. Böylece hırçın denizlerin kavgalı ortamlarından verimli toprakların sakin hayatına; deniz insanlığından kara insanı olmaya adım atmış olur. Bir süre güzel giden hayatları, bir kıtlık baş göstermesiyle alt üst olur. Bu arada Mahmut’un aklı yine denizlere kaymıştır. Baktığı her şeyde, taşta, toprakta, otta, odunda denizi, denizin hırçın dalgalarını görmektedir, kokusunu almaktadır. Deniz onu öylesine derinden çağırmaktadır ki, içerisi “deniz” diye yanıp tutuşmaktadır. Bir şeylerin kötü gittiği bir gün Mahmut her şeyi arkasında bırakarak denize, teknesine koşar, kendisini dümenin başında bulur. O kadar dolmuştur, denizlerin hasreti içini o kadar kavurmaktadır ki bir an evvel Akdeniz’in ta orta yerinde olma isteğiyle coşuptaşmaktadır. Ciğerlerinden gelen olanca gücüyle, patlarcasına haykırarak verir komutunu; “Aganta burina burinata!”…

Bu köşeye ilk yazımı yazdığım gün kendimi bir anda Mahmut kaptan misali; delice akıp giden hayat denizinde sürüklenip duran teknemde, yaşanmışlıklar “yaz beni… yaz beni” diye dalga dalga üzerime gelirken bir nevi dümen olan bilgisayarıma yapışmış vaziyette buldum.

Sağlıklarla, selametle, sevgilerle, kalın. Unutulmaz güzellikte anılar biriktirin.

Referanslar:

1. Hisa etmek: Yukarı çekmek, kaldırmak.

2. Laçka etmek: Gevşetmek, boşatmak.

3. Seren: Direkler üzerinde yelken açmak için yatay olarak bağlanmış “gönder” yani ince, düz, uzunca çubuklar.

.

M. Haluk Saran / 13.05.2022

Bir yanıt yazın