Her Pazartesi sabahı, evimizin önünden geçen ana caddenin öte tarafındaki oto galericiler sitesinin mescidinden yapılan bereket duası hoparlörlerden çevreye yayılır. Dua, her zaman olduğu gibi; ‘Âlemlerin Rabbi Allah’ın bereketi üzerinize olsun’ ve ‘el Fatiha’ ile son bulur. Rahmetli annem de her duyduğunda ellerini huşu ile açar, duaya eşlik ederdi. Hayatım boyunca çeşitli vesilelerle duymuş olduğum bu dilekler Pazartesi sabahlarının olağan akışı içerisinde kaybolur gider. Ama bugün, nedense “Âlemlerin Rabbi Allah” kısmı aklıma takıldı, beynimin kıvrımları arasında dolandı durdu, sanki zihnimin her köşesine değerek beni düşünmeye zorladı.
“Âlemlerin Rabbi”. Her dinde; yaratanın bilinen bilinmeyen her şeyin ötesinde büyük bir güç / varlık olduğu açıkça kabul edilmiş bir kavramdır. Bu kısım tamam, itirazım yok. Kafamı asıl kurcalayan bu kavram değil; “Âlem”. Ucu bucağı bilinmeyen sonsuz evren Âlem olabilir mi? Yıldızlardan, gezegenlerden, galaksilerden daha da ötelerde olmalı Rab’in âlemleri. Üstelik cümlede ‘âlem’ tekil değil, çoğul olarak geçiyor. İşte böyle; bir ayağıma çorabımın tekini giymiş, diğer çorabım elimde öylece kala kalmıştım yine iki çorap arasında…
Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktığımda, ‘âlem’ kelimesinin tam 11 farklı anlam taşıdığını gördüm. Evren, dünya, işaret, hatta bir olayın ta kendisi… Bu kelimenin bu kadar derin ve zengin olduğunu fark ettiğimde, gerçekten çok şaşırdım. Türkçede bu kadar çok anlam taşıyan başka bir kelime var mı, bilmiyorum. İnsan böylesine çok boyutlu bir kelimeyi nasıl olur da sadece evren olarak algılayabilir ki? Ama siz de bir düşünün; “âlem” deyince ilk akla gelen nedir? Elbette evren. Çünkü sonsuzluğu düşündüğümüzde, zihnimizde ilk beliren şey o uçsuz bucaksız evrendir.
Bilim insanları yüzyıllardır bu sonsuzluğu çözmeye çalışıyor. Yıldızlar, galaksiler, karanlık madde… Ama ne kadar çözersek çözelim, hep bir soru işareti kalıyor: Evrenin sınırı var mı? Tıpkı insan zihni gibi, âlemin de sonu gelmiyor.
Yahya Kemal, ‘Sessiz Gemi’, ‘Rindlerin Akşamı’, ‘Akıncılar’, ‘Kendi Gök Kubbemiz’ ve ‘Bir Telâkki’ gibi eserlerinde, insanın hayalleriyle yaşadığını sıklıkla dile getirir. Ona göre, insanın hayalleri ve içsel dünyası, yaşamın temel bir parçasıdır. Evet, insanın hayalleri de bir âlem değil midir ki? Her birimizin içinde kocaman bir evren var. Çoğu zaman hayallerimizin bizi başka başka yerlere götürdüğü o içsel âlem, belki de bildiğimiz evrenden de geniştir.
Oysa ‘âlem’, sadece evrenin büyüklüğünü değil, her varlığın içinde sakladığı kendi dünyalarını da anlatıyor. Hayvanlar âlemi, bitkiler âlemi… Dünya üzerindeki her canlı, her varlık, kendi içinde bir âlem taşır. Çocukken hayvanlar âlemine bayılırdım; babamla beraber siyah beyaz tek kanallı televizyon karşısında oturur, filler, aslanlar, kuşlar gibi belgeseller izlerdik. Babamın o sıcak sesiyle yaptığı yorumlar, her bir belgeseli benim için bambaşka bir âleme dönüştürürdü. Her biri bana doğanın saklı güzelliklerini ve farklı dünyalarını keşfetme fırsatı sunan âlemlerdi.
Zaman geçti, büyüdüm, ve âlemler değişti, şekil aldı. Gençlikte arkadaşlarla bir araya gelip, doğum günü partileri gibi bahanelerle ‘eğlence âlemi’ dedikleri dünyayı keşfettik. Her dönem, her ortam, kendine özgü kuralları ve hikâyeleriyle yeni bir âlem yarattı.
Yıllar geçtikçe, âlemler sadece kişisel hayallerimden ibaret kalmadı; insanlar bir araya gelerek, kendi kurallarını ve hikâyelerini barındıran yeni âlemler oluşturuyordu. Bir tiyatro, bir eğlence, hatta bir toplantı bile kendi içinde bir âlemdir. Her birimizin uğraştığı şey, ait olduğumuz grubun bir parçasıdır. Ve bu âlemler arasında ne kadar çok fark olursa olsun, hepimiz bir bütünü oluştururuz. Evrenin derin karanlıkları arasında parlayan bir yıldız gibi, her ‘âlem’ kendine özgü bir ışık taşır. Bu ışıkların kimisi daha belirgin, kimisi ise daha sönük olabilir; ama hepsi bir bütünü tamamlar.
Kısacası, “âlem” sadece evren ya da dünya değil; hayvanlar, insanlar, hatta eğlenceler bile birer âlem. Bu kadar çok anlamı bir araya getiren bu kelime de, başlı başına bir âlem değil mi? Belki de Yahya Kemal’in dediği gibi, “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” Çünkü her birimiz, hayallerimizle yeni âlemler yaratmayı sürdürüyoruz.
Mustafa Haluk Saran
15.12.2024
Çok güzel bir anlatım. Alem denince benim de aklıma ilk geen bir birinden farklı olan tüm yaşam formları.
Haluk bey, günaydın.”Alem”üzerine yapmış olduğunuz felsefî analiz için teşekkürler.”Âlemlerin Rabbi”yada “Rabbilalemin” sözcüklerinden kastedilen sanırım bir evrensel kümeyi kastediyor.Ve bu evrensel kümenin birçok alt kümesi vardır ve oluşturulabilir.Yaratıcının bize en büyük armağanı; düşünme, şüphe, sorgulama, araştırma ve analiz yapma yetisi olsa gerek. Bu armağanın farkında olanlara ne mutlu.Selamlar.
Ben de yorumunuz için teşekkür ederim Sadettin Bey.
“Alemlerin Rabbi” ifadesinde benzer bir düşüncedeyim. Bu ifadeden anladığım ve yazımda irdelemeye çalıştığım ‘Alem’ kavramının görmeye uğraştığımız evren kavramından çok daha ötede bir kavram olduğunu, mikro düzeyden makro düzeye kadar pek çok şeyi kapladığını düşünüyorum. Ve bunların da bizim mavcut bilgi ve deneyimlerimiz ile kavrayabileceğimizden çok daha yüksek düzeylerde olduğunu düşünüyorum.
Selam ve sevgilerle.
Günaydın,alem sin Mustafa.Bizi nereden nerelere götürdün.Yüreğine sağlık.
Haluk abicim yüreğine sağlık .Çok güzel yazmışsın.
Her ne kadar ben senin gibi felsefi değilsem de bu yazını çok beğendim. Durmak yok, yola devam 😊👏👏
Sevgili Haluk
Çok keyifle okuduğum bizi olmuş. Kalemine kuvvet,
Bileğine sağlık
“ çok ALEM sin”
Sevgi ve selamlar…
Çok güzel bir yazı olmuş, eline sağlık Mustafa.