Duyuyor muyuz, Dinliyor muyuz?

Bir akşam; kalabalık bir masada toplanmışsınız, sohbet ediyorsunuz. Ortamda pek çok şey konuşuluyor, çok şey duyuyorsunuz. Ama ertesi gün… Konuşulanların ne kadarı zihninizde kalıyor?

Ya da biri size içini dökerken, onu nasıl dinliyorsunuz? Bir an önce cümlelerini bitirmesini mi bekliyorsunuz? Yoksa cevabınızı hazırlamakla mı meşgulsünüz?

Söylediklerini duydunuz. Ama gerçekten onu dinlediniz mi?

Herkes konuşuyor. Her yerden sesler geliyor. Telefon bildirimleri, video akışları, WhatsApp grup sohbetleri, Podcast’ler, sabah toplantıları, akşam yemekleri…

Tamam; bu ses kalabalığında, kulaklarımız açık. Peki ya zihinlerimiz ne kadar açık?

Eskiden “dinlemek“, sadece bir dikkat göstergesi sayılırdı. Şimdiyse bir erdem hâline geldi; çünkü nadir bulunan, değerli bir beceriye dönüştü.

Bir önceki yazımda dilin, sözün ve anlamın izini sürmüştük. Bu yazım da o yolculuğumuzun ikinci durağı olacak: Çünkü iletişim sadece anlatmakla değil, anlatılanı duyacak bir kalbe ulaştırmak ile tamamlanır.

Bu yazımda hep birlikte, kendi içimize ve topluma bir büyüteç tutacağız:

  • Gerçekten dinliyor muyuz?
  • Yoksa sadece sıranın bize gelmesini mi bekliyoruz?
  • Kaç tür dinleme vardır?
  • Neden bu kadar zorlaşmıştır?
  • Dinlemek, sadece kulakla mı olur yoksa başka duyularımız da işin içine girer mi?
  • Ve en önemlisi: Dinlemeyi unuttuk mu? Yeniden öğrenmemiz mümkün mü?

Cevaplar her satırda netleşmeyebilecek ama her cümle, kulaklarımızı belki biraz daha açacak. Belki de asıl sorun; konuşmanın değil, dinlemenin azaldığı bir çağda yaşıyor olmamız.
Peki; bizler bunun ne kadar farkındayız?


Kulaktan Kalbe Giden Yol Kaç Şeritli?

Dinlemek tek tür bir davranış biçimi değildir. Tıpkı konuşmanın içeriğine göre tonlanması, mimikleri olduğu gibi, dinlemenin de katmanları, türleri, hatta kişilik yansımaları vardır.

Aynı cümleyi biri savunarak dinler, biri anlamaya çalışarak, bir diğeri sadece konuşma sırasını beklerken dinliyormuş gibi yapar. Kimi zaman kulaklar duyar ama zihin başka yerlerde dolaşıyordur. Kimi zaman içimizdeki yargıç çoktan kararını vermiş; karşımızdaki cümlesine bile başlamadan hüküm yemiştir bile.

İşte bu bölümde, hayatın içinden 8 farklı dinleme biçimine yakından bakacağız. Kimi bizi güldürecek, kimi “evet, bu benim” dedirtecek. Ama her biri, içimizdeki aynaya bir şeyler fısıldayacak.

1. Görünüşte Dinleme

“Gözler açık, zihin kapalı.”

Dinleyici, fiziksel olarak oradadır ama zihinsel olarak başka yerlerdedir. Sadece konuşmacıya bakmakla yetinir, dikkat ve odaklanma yoktur. Bu nedenle gerçek anlamda iletişim kurulamaz.

2. Savunmacı Dinleme

“Seni duymuyorum, savunmadayım.”

Konuşmacının sözlerini tehdit veya eleştiri olarak algılayan bireyin dinleme şeklidir. Dinleyici, savunmaya geçerek aslında iletişime direnç gösterir ve anlamaktan çok kendini savunmaya odaklanır.

3. Seçici Dinleme

“Sen konuş. Ben sadece hoşuma gidenleri duyuyorum.”

Dinleyici, sadece ilgisini çeken konuları dinler; diğer bölümleri zihinsel olarak filtreler. Bu durum, mesajın bütününün algılanmasını engeller.

4. Empatik Dinleme

“Seni sadece  duymuyor; aynı zamanda hissediyorum da.”

Karşı tarafı anlamak, onun duygu ve düşüncelerini kendi bakış açısıyla değerlendirmek amacıyla yapılan aktif ve dikkatli dinlemedir. Özellikle nitel araştırmalarda görüşme yaparken tercih edilir. Empatik dinleyici yargılamaz; sabırla, dikkatle ve içtenlikle anlamaya çalışır.

5. Tuzakçı Dinleme

“Dinlemiyorum, açığını  arıyorum.”

Dinleyici, konuşmacının açıklarını yakalamak ve onu zor durumda bırakmak için dinler. Amaç, karşıdakini tuzağa düşürmektir; sağlıklı bir iletişim ortamı yaratmaz.

6. Denetçi Dinleme

“Her kelimeni tartıyorum.”

Konuşmanın her adımını değerlendiren, analiz eden ve karşı tarafın davranışlarını gözlemleyen dinleme biçimidir. Genellikle yöneticiler veya eğitimciler tarafından kullanılır.

7. Nezaketen Dinleme

“Ayıp olmasın diye dinliyormuş gibi yapıyorum.”

Sadece sosyal kurallar gereği dinliyor gibi görünmektir. Dışarıdan bakıldığında dinleme davranışı vardır ama içerik düzeyinde gerçek bir ilgilenme söz konusu değildir.

8. Yaltaklanmacı Dinleme

“Ay ne güzel konuşuyor. (Sadece hoşuna gidenleri duyuyorum.)”

Konuşmacıyı memnun etmek amacıyla yapılan yapay bir dinlemedir. Samimi olmayan, sadece onaylama ve iltifatla beslenen bir iletişim biçimidir.

Bu sekiz tür, günlük hayatta hepimizin kimi zaman istemeden, kimi zaman alışkanlıktan içine düştüğümüz iletişim şekilleridir. Ama her biri, gerçek dinlemenin ne kadar nadir olduğunu da kulağımıza fısıldıyor değil mi.


Dijital Çağda Dinleniyor muyuz, İzleniyor muyuz?

Eskiden insanlar birbirini kalpten kalbe dinlerdi. Bir bakış, bir iç çekiş, bir omuz dokunuşu yeterdi anlaşmak için.

Dinlemek sadece işitmek değil; tanıklık etmek, orada bulunmak demekti.

Sonra ekranlar girdi hayatımıza. Hikâyeler, tweet’ler, sesli mesajlar, beğeniler, tıklamalar, sessizce kaydırılan anılar…

Her şey çok “görülüyor”, ama çok azı gerçekten “duyuluyor.”

Artık kimin kimi dinlediği belirsiz. Çoğu zaman sadece bakıyor ya da izliyoruz.

Kimi zaman görünmek için bağırıyor, kimi zaman sessizce gözden kaybolmayı umut ediyoruz.


Görünmek mi, Gerçekten Dinlenmek mi?

Bugün dinlemek sadece insanlar arası, insani bir beceri değil. Veri tabanlı, stratejik ve ölçülebilir bir dijital faaliyete dönüştü. Artık yalnızca insanlar birbirini değil, markalar, kurumlar, devletler ve hatta algoritmalar da bizi dinliyor. Bu bağlamda “dinlemek” şu anlama geliyor:

  • Algıyı ölçmek,
  • Davranışları tahmin etmek,
  • Satın alma eğilimlerini analiz etmek,
  • Krize dönüşmeden tepkileri okumak,
  • Ve çoğu zaman sadece gözlemek.

Sosyal medyada yaptığımız her paylaşım, beğeni, yorum, şikâyet ya da etiketleme bir “ses”tir.
Ama bu sesleri artık insanlar değil; yazılımlar, paneller ve yapay zekâ analizleri dinliyor.

Kurumsal Dinleme Biçimleri

Bu dönüşüm yalnızca bireyler arası iletişimi değil, ticari ve kamusal ilişkileri de yeniden şekillendirdi. Bugün dijital iletişim sistemleri, dört temel dinleme yönü etrafında kuruluyor:

  • B2B (Business to Business)

İşletmelerin birbirini dinlemesi.

Örneğin rakip firmaların LinkedIn gönderilerini, duyurularını ya da pazar davranışlarını takip etmek.

Amaç: sektör analizi ve konumlandırma.

  • B2C (Business to Consumer)

Markaların müşterilerini dinlemesi.

Twitter’da gelen şikâyetleri izlemek, kampanya geri bildirimlerine göre hareket etmek gibi.

Amaç: Müşteri memnuniyeti ve marka itibarını ön planda tutma.

  • C2B (Consumer to Business)

Tüketicilerin kurumlara seslenmesi.

Etiketlemeler, anket cevapları, şikâyet yorumları gibi yollarla birey kurumu duymaya çağırır.
Kurum bu sesi duyarsa güven kazanır, duymazsa krize dönüşebilir.

Amaç: Katılım sağlamak, sesini duyurmak ve kurumsal değişimi tetiklemek.

  • C2C (Consumer to Consumer)

Tüketicilerin birbirini etkilemesi.

Forumlar, YouTube yorumları, Ekşi Sözlük, Instagram yorumları gibi ortamlarda marka hakkında konuşan kullanıcılar dolaylı dinleme nesnesidir. Markalar bu konuşmaları “arka plandan” izler ve strateji geliştirir.

Amaç: Toplumsal kanaat oluşturmak, ürün/hizmet deneyimlerini paylaşarak diğer tüketicileri etkilemek.

Bu dinleme biçimlerinin tamamı, dinlemenin artık bir veri bilimi, hatta bir algoritma stratejisi hâline geldiğini gösteriyor.

İletişim, artık sadece söylenen değil; dinlenen üzerinden de yönetiliyor.


Sessizlikten Veriye

Kurumlar, markalar ve dijital diplomasi aktörleri neyi, nasıl ve neden dinliyorlar?

1. Aktif Dinleme

“Evet, seni gerçekten duyuyorum.”

Dijital dünyanın en derin ama en az kullanılan dinleme biçimidir.

Marka ya da kurum, sadece sesleri toplamaz. Onları anlamaya çalışır. Geri bildirimler dikkatle analiz edilir, çözüm üretilir, karşılıklı güven inşa edilir. Ama bu yaklaşım zaman ve emek ister. O yüzden çoğu zaman “dinliyor gibi yapmak” tercih edilir.

2. Taktiksel Dinleme

“Şu kriz bir durulsun, yine görmezden geliriz.”

Kriz dönemlerinin dinleme şeklidir.

Marka ya da siyasal aktör, kendisine yöneltilen eleştirileri, talepleri analiz eder. Amaç genellikle çözüm değil, algı yönetimidir. Bu dinleme biçimi, empati değil; strateji içerir.

3. Dâhili Dinleme

“Seni duymuyorum. Sadece sayıyorum.”

Kurumsal sosyal medya hesaplarının iç istatistiklerine odaklanan, tek yönlü bir dinleme biçimidir.

Kim izledi? Kaç kişi beğendi? Kaçı yorum yaptı? Kaç kişi sitede 5 saniyeden fazla kaldı? Burada insan yoktur, sayı vardır. Bir bakıma modern çağın ironisi budur.

4. Arka Plan (Gündelik) Dinleme

“Seninle ilgilenmesem de, gözüm sende.”

Kurumsal iletişimciler ya da yöneticiler, etkileşim kurmadan sosyal medya akışını izler.

Yorum yapılmaz, müdahale edilmez; sadece gözlenir. Gündem takibi için kullanılır.
Bu dinleme türü pasif görünse de stratejik bir gözlem yöntemidir.

5. Gizli Dinleme

“Seni farkettirmeden izliyoruz.”

Dinlemenin karanlık tarafı…

Veri izleme sistemleri, çerezler, konum kayıtları, reklam algoritmaları…

Bu dinleme biçiminde ne duyurulur ne iz bırakılır. Ama birey, tüm hareketleriyle dinlenmiş olur. Etik sınırlar çoğu zaman aşılır. Hukuki sınırlar ise gri bölgede dolaşır.


Tüm bu dinleme türleri bize şunu söylüyor: Bireysel iletişimde insanlar birbirini duymaya, anlamaya çalışır. Elektronik ortamda ise sistemler bizi dinler. Ama anladıkları tek şey ne hissettiğimiz değil, neye tıkladığımızdır.


Konuşmalar Artıyor, Anlamlar Azalıyor

Artık birbirimizin gözünün içine bakmadan konuşmaya alıştık. Duymadan cevap veriyor, anlamadan tepki gösteriyor, dinlemeden uzaklaşıyoruz. Ne yazık ki; zamanla buna da alıştık. Kimsenin kimseyi gerçekten dinlemediği bir dünyada, doğal olarak; dinlenilmemek bile normalleşti.

Dinleyemeyen Bireyler, Anlamayan Toplumlar

Günümüzde iletişim, tıkanmış bir trafik gibi. Herkes korna çalıyor ama kimse yol vermiyor. Herkes konuşuyor ama kimse kimseye alan açmıyor. Kimi sırasını bekleyen sabrediyor ama çoğu zaman o da dinlemiyor.

Bir çocuk, annesine heyecanla bir şeyler anlatırken, annesi telefon ekranını kaydırmakla meşgul. Bir yaşlı,  genç torununa bir anısını paylaşmaya çalışırken, genç kulaklıklarını takmış, farklı bir evrene dalmış. Bir kadın, kocasına derdini anlatırken; koca zihninde ertesi gün yapacağı işleri planlamakla meşgul.

Ama unutmayın ki; kimi dinlemiyorsak, onu yavaş yavaş kaybediyoruz. Oysa ideal toplum, birbirine kulak veren bireylerden oluşmalıdır.

Sessizlik Sarmalları ve Yankı Odaları

Sosyal medyada, gruplarda, dijital çevrelerde artık hemen herkes kendi sesinin yankısını duyuyor. Kendimize benzeyen sesler dinleniyor, zıt görüşler filtreleniyor. Sessiz kalan onaylanıyor, karşı çıkan dışlanıyor.

Tartışma programları, meclis kürsüleri bile artık dinleme değil, “sıra kapma” alanına dönüştü. Dinlemeden bağırıyor, anlamadan etiketliyoruz.

Dikkat edin; dinlemenin bittiği yerde, bir arada yaşama kültürü de çatırdamaya başlar.

Dinleme Kültürü Yeniden Kurulabilir mi?

Evet, yeniden öğrenilebilir.

Çocuklara sadece konuşmayı değil, dinlemeyi de öğretmeye başlayabiliriz. Ailede, okulda, iş yerinde artık sadece “söz hakkı” değil, “dinlenme hakkı” da konuşulmalı. Toplantılarda konuşma süresi kadar dinleme süresi de önemsenmeli.

Sanatta, müzikte, tiyatroda olduğu gibi; insan hayatının her alanında da önce sessizliği duymalı ki, sonra sese yer açılabilsin.

Dinlemek, kelimeleri toplamak değil; bir başkasının varlığına alan açmaktır.


Dinlemek, Bir Eylem midir, Bir Duruş Biçimi mi?

Konuşmanın bu kadar çoğaldığı bir çağda, anlayış bu kadar azalıyorsa, belki de sorun ne kadar çok konuştuğumuzda değil, ne kadar az dinlediğimizdedir.

Dinlemek; çoğu zaman pasif, edilgen, sıradan bir eylem gibi algılanır. Oysa tam tersine: dinlemek bilinçli bir tercihtir. Empatiyle, cesaretle, merakla yapılan bir eylemdir.
Ve bazen en güçlü duruşlar, sessizlikle başlar.

Gün boyunca yüzlerce ses duyuyoruz. Ama kaçını gerçekten dinliyoruz?

Bir çocuğun merakla kurduğu cümleleri mi?

Yaşlı birinin sessizliğe gizlenmiş kırgınlıklarını mı?

Eşimizi, dostumuzu, öğrencimizi, annemizi, babamızı mı?

Ya da sadece susarken söylenmek istenenleri mi?

Belki de en çok şunu unuttuk: “Kimi dinlemiyorsak, onu kaybediyoruz ve biz aldırış etmedikçe, o kayıplar hızla büyüyor.

Yine de umut var…

Çünkü dinlemek de sevgi gibi öğrenilebilir. Dinlemeyi öğrenen de, hem kendini hem toplumu yeniden kurabilir.

Küçük Bir Davet: Bugün Birini Gerçekten Dinleyin.

Cevap vermek zorunda hissetmeden.

Yargılamadan.

Telefonunuza bakmadan.

Hele bir çocuksa iki kat dikkatle.

Belki bir gün siz de sözlerinizin dinlendiğini görmek istersiniz…

Belki bir gün siz de duyarsınız o içten gelen “Beni gerçekten dinledin. Teşekkür ederim.” Fısıltısını…

Sabırla bu yazımı okuyup, bu satıra kadar gelebildiyseniz, beni gerçekten dinlediniz, teşekkür ederim.

Kalın sağlıcakla.

Mustafa Haluk Saran – 12.07.2025


Kaynakça:

  • Anadolu Üniversitesi Yayınları, “Medya ve İletişim”, “İletişim Türleri” bölümü.
  • Anadolu Üniversitesi Yayınları, “Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri”, “Görüşme Tekniğinde Dinleme Becerisi” bölümü.
  • Anadolu Üniversitesi Yayınları, “Sosyal Medya Uygulama Alanları”, “Dijital Diplomasi” bölümü.

Bir yanıt yazın