Az önce eve gelirken arabamın radyosunda çalan şarkı “Hayatta anlatmaya değer bildiğin bir şey varsa eğer, haykırıp dağlara taşlara, anlatmalıymış meğer” diyordu. “Ah bana diyor bunu” dedim ve geçtim bilgisayarımın başına. Bu satırları yazarken, geçen yüzyılda olsaydık; “aldım kâğıt, kalemi elime” diyerek başlardım diye de aklımdan geçirdim, kâğıdın kokusunu, kalemin hışırtısını duyumsadım, az biraz da hüzünlendim hani. Düşündüm de anlatacak ne çok şey varmış meğer. Haydi o zaman “Aganta burina burinata…” diyerek başlıyorum. Merak etmeyin, bu cümlenin anlamını bir başka yazımda ele alacağım. Ya da merak ediverin be sevgili okurlarım.
Önce bir tanışalım. Ben Mustafa Haluk Saran. Her iki ismimi de kullanıyorum. Ankaralıyım. Bunu söylerken kendimi nesli tükenmiş Kelaynak kuşu gibi hissediyorum ama yine de bilin istedim; üstelik de yerlisiyim. Eşim Buket Saran’ın (ki o hakiki Aydınlıdır) önerisi ile ömrün şu kalan kısmını da Ege’de geçirelim dedik ve 2013 yılında kalktık geldik, Aydın’a yerleştik. Elektronik Mühendisiyim. İkinci üniversite olarak Fotoğrafçılık ve Kameramanlık okudum. Daha başlar başlamaz sizi özgeçmişim ile sıkmak istemem. Hakkımdaki bilgileri gerek gördükçe yazılarımın içerisinde eriterek paylaşacağım.
Sizlerle neler paylaşacağım?
Yaşadıklarımdan, deneyimlediklerimden, öğrendiklerimden sizlerin de ilgisini çekebileceğini düşündüğüm ne varsa. Mesela sanat, mesela teknoloji, mesela nostalji, mesela hayat bilgisi, mesela anılar. Güzel bir diyalog kurarsak ki kuracağımız tahmin ediyorum, sizlerin de merak ettiği ve benim de cevap verebileceğim şeyler varsa onlardan da konuşuruz elbet. Sanırım burada sadece siyaset paylaşmayacağım. Çünkü oldum olası sevemedim siyaseti. Kendi siyasi görüşüm yok mu? Var. Zaman zaman sosyal medyada karşı görüşte olan arkadaşlarıma sataşmıyor muyum? Sataşıyorum tabi. Ama seviyeli olarak. Hakaret etmeden. Kırmadan. İncitmeden. Çünkü hayat kırmaya, üzmeye gelmez. Hepimiz “Dünya” denen bu taşıt içerisinde birer yolcuyuz ve bir araya geldiğimiz zamanlar o kadar kısa ki; bu nedenle bu zamanları kırmak ve üzmekle geçirmek yapılabilecek en büyük kayıptır bence.
Meslek yaşantıma endüstriyel elektronik ile başlayıp, bilgi teknolojilerinde, buna bağlı olarak havacılık teknolojilerinde uzmanlaşmaya varan, bu alanlarda ülkemize yeni kapılar açan, yenilikçi adımlar atılmasını sağlayan kilit görevlerde bulundum. Emekli olduktan sonra çalışma hayatıma son verip bir köşeye çekilmedim. Edinmiş olduğum proje yönetimi bilgi ve becerilerimi, bu defa farklı bir cephede; ülkemizin Avrupa Birliği’ne katılım sürecine katkı sunmak için kullandım. Finans, adalet, sosyal güvenlik, istihdam ve eğitim gibi alanlarda yürütülen, karmaşık ve çok aktörlü projelerde yer aldım. Kimi zaman ekip lideri, kimi zaman proje yöneticisi, kimi zamansa kilit uzman olarak sorumluluk üstlendim. Şimdi gerek çalışma hayatımda gerek emeklilik sonrasında yer aldığım projelerin ulaştığı başarıların etkilerini haberlerde gördükçe gurur duyuyorum, gözlerim yaşarıyor, bazen de kendimi tutamayıp gözyaşlarımı salıverdiğim bile oluyor.
Kısaca sanat yönüme de değineyim. Çocukluğumdan beri müzik ve görsel sanatlara ilgi duyarım. Gençliğimde gitar ve piyano çalardım; şimdi elim değse yine çalabiliyorum. Fotoğrafçılık ise uzun zamandır ilgi odağım. Kore Savaşı bitiminden beri fotoğraf çekerim desem, abartmış sayılmam. (Neden “Kore Savaşı” derseniz, onu da pek yakında konu eder, anlatırım.) Bu tutkum zamanla öyle bir noktaya geldi ki, bir gün bu alanda akademik bir eğitim almaya karar verdim. İki yıllık bir ön lisans da olsa, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi kapsamında Fotoğrafçılık ve Kameramanlık bölümünü tamamladım. Daha ilk yarıyılda sanata bakışım değişti; disiplin kazandı, sistematikleşti. Şimdilerde müziğin çok sesli alanında, görsel sanatların da fotoğrafçılık yönünde üretmeye devam ediyorum. Mühendislik bilgi ve becerilerim de giderek sanat alanına evriliyor. Artık çalışmalarımın sanata yön verebilmesini arzuluyorum.
Kimi zaman tatlı mı tatlı, kimi zaman en acısından 65+ yıllık yaşanmışlıklarımın birikimi, içimde ağırlaşmaya başlamıştı. Tam da o an, arabada çalan o şarkı sanki kulağıma fısıldadı: “Paylaş… Anlat… İçindekileri salıver…”
Ve işte şimdi, bu satırlarla yola koyuluyorum.
Yolumuz açık, yolculuğumuz hayırlara vesile olsun.
Mustafa Haluk Saran / 20.03.2022