Üniversite yıllarım…
Takvimler; 1970’lerin ikinci yarısını gösteriyor. Hem özgürlük dolu hem de oldukça dağınık zamanlarım. Kâh yurt odasında, kâh arkadaş evinde, kâh misafirhanede kalıyordum. Sabit bir adresim yoktu ama almam gereken mektuplarım olacaktı, ailemden, arkadaşlarımdan, özetle sevdiklerimden haberler getiren mektuplar… Ama nereye gelecekti onlar?
Üniversitede öğrenciler genel olarak okudukları fakülte ya da bölümü veriyordu adres olarak ama orada da tomarla mektup birikiyor, insanlar başına üşüşüyor, zarflar ortalığa dağılıyor, belki de en özlemle beklenen mektuplar kayboluveriyor. Yok, bu iş böyle olmuyor. Henüz birinci sınıftayım, dur bakalım bir arkadaş çevresi edineyim. Ama yine de bir şeyler ters gidiyor. İşte o noktada imdada Posta Kutusu adlı süper kahraman yetişiyor.
Posta Kutusu
Kampusta küçücük bir postane vardı. İçeri girdiğinde seni karşılayan şey, arkasında bir memurun oturduğu bir banko ve yandaki bölmenin duvarına dizilmiş küçük küçük sıra sıra kilitli kutucuklar. Bunlardı işte o meşhur Posta Kutuları. “Tamam,” dedim, “Bunlardan birini kiralarım, mektuplarımı da güvence altına almış olurum.” Ama her güzel şeye ulaşmakta olduğu gibi, posta kutusu kiralamak da kolay bir iş değildi. Kutu sayısı az, talep çok. O kadar talep var ki dilekçe verip sıraya girmen lazım. Çoğu öğrenciler de genelde ortaklaşa kiralıyorlar. Bir kutunun boşalmasını bekle. Olsa olsa, dönem sonu birisi mezun olacak da Posta Kutusu boşalacak da, sıra da sana gelmiş olacak da bir posta kutusuna sahip olacaksın. Ama oldu da. İkinci sınıfın başında o şans bana da güldü! Postaneyle sözleşmemi yaptım, Posta Kutumun anahtarını aldım, ilk açılışı yapmak için şehirdeki postaneden kendime bir Trabzon kartı attım. Muhteşem bir olay. Nerede olursan ol, zarfı alıp üzerine ‘M. Haluk Saran, P.K. 123, KTÜ, Trabzon’ yazıyorsun, gönderiyorsun, iki gün sonra mektup kutunun içinde seni bekliyor. İnanılmaz bir keyif; o kilidi açıp içinden zarfı çekip almak…
Ne büyük bir mutluluktu o öyle.
Posta Kodu
Mezun oldum, yıllar yılları kovaladı, değirmenden çok sular aktı, derken 1987 yılında mesleki eğitim almak üzere bir grup iş arkadaşımla birlikte Amerika Birleşik Devletleri’ne gittik. Hayatımın ilk yurtdışı yolculuğuydu bu. Hayat ve işler burada bambaşkaydı. Hepimiz aynı site içerisinde kendimiz için kiralanan evlerimize yerleştik ve tanıtım brifingi için ertesi sabah site yönetim ofisine gittik. Gerekli bilgileri verdiler elimize de gerekli dokümanlar ve evlerimizin adresi yazan birer kâğıt verdiler. Benim adresim: ‘456 Ridgmar Square, Fort Worth, TX 76116 USA’. İlk bakışta alıştığımızdan çok farklı geldi. Bir kere ev numarası adresin en başında. Hele de o, adresin sonundaki sayı. Posta Kodu (ZIP Code) imiş. Öyle dediler. Peki; o “76116” da neyin nesi diye sordum, o sayı da gönderilerin kaybolma riskini azaltan, doğru bölgeye ulaşmalarını sağlayan, bulunduğumuz bölgeye verilen kod numarasıymış. Peki neden adres bizim kullandığımızdan farklı yapıda? Meğer bu, hiyerarşik bir düzenin sonucuymuş. Her ileti, eyalet seviyesinden apartman numarasına kadar farklı aşamalardan geçiyor; her aşamada yetkili kişiler, kendi sorumluluk alanı içinde bu iletiyi yönlendirip dağıtıma sokuyormuş. Her şey ne kadar da sistemli ve düzenli; Amerika. “Ne güzel bir uygulama,” dedim kendi kendime. Keşke bizde de böyle bir şey olsa…
Hatırladığım kadarıyla, o dönemde Türkiye’de posta kodu uygulaması ya yoktu ya da çok sınırlı bir bölgede test aşamasındaydı. 1990’lı yıllarda bu uygulama Türkiye’de de yaygınlaştı ama sanırım pek benimsenemedi ki maalesef iletilerde artık pek rastlayamıyorum bu bilgiye. Ama ben bıkmadan, usanmadan her adres bilgime ‘09100, Efeler – Aydın’ diye yazmayı asla ihmal etmiyorum.
Postrestant
Bir de güzel bir tatil maceram var ki, unutulmaz! Yaz tatilinde ailecek çadırlı kamp yapmak üzere Marmaris’e gitmeye karar verdik. Her şey harika: deniz, güneş, doğa… Ama ben de birkaç dersi taktığım için okuldan posta ile güz dönemi sınav tarihlerini almam gerekiyor! Maalesef, problem şu ki, sabit bir adresim yok. Mektubun gelip çadırların, ağaçların arasında kaybolma riski de çok yüksek. Nasıl hallolacak bu iş?
Sonra bir yerlerde duyduğum bir şeyler geldi aklıma. Post-bişeyler diye aklımda kalmış, ama ne olduğunu bir türlü tam hatırlayamıyorum. Biliyorum, duymuştum ama adı neydi bu sistemin? Sanki mektubun postaneye geliyormuş da, sen gidip oradan alıyormuşsun gibi bir şeyler. Aklımda tam canlandıramadım. Belirsiz ama umut var! Hemen koşa koşa okuldaki postaneye gittim, “Böyle bir sistem var mı?” diye sordum. Görevli, bana sakin bir şekilde döndü: “Evet, bu sistemin adı Postrestant.” İşte o an! Nasıl bir mutluluk, nasıl da bir aydınlanma anı. Tam da aradığım şeyi buldum. “Hah, evet bu!” diye sevinçle haykırmışım. Postrestant tam olarak şu: Sabit bir adresin yoksa postane senin adına gelen mektupları belli bir süre saklıyor ve sen gidip oradan alıyorsun. Merakla “Peki nasıl olacak bu iş?” dedim, açıkladı görevli; git Öğrenci İşleri’ne, “M. Haluk Saran, Postrestant, Marmaris, Muğla” olarak ver adresini, gider Marmaris postanesinden sorar alırsın mektubunu.
Gönül rahatlığıyla çıktık tatile. Tatilimin ortasında birkaç kez Marmaris Postanesi’ne gidip yokladım, “Yok, gelmedi” dediler. Son gidişimde yine “M. Haluk Saran adına gelen mektup var mı?” dedim, yokladıktan sonra “Evet, var” dedi memur ve işte o beklediğim mektup nihayet elimde. Postrestant sayesinde tatil keyfim de bozulmadan sınav tarihlerimi öğrenebildim!
Posta Kutusu, Posta Kodu ve Postrestant: Farklar ve Benzerlikler
Şimdi gelelim teknik tarafa. Aslında Posta Kutusu, Posta Kodu ve Postrestant birbirinden farklı şeyler ama aynı amaca hizmet ederler: Gönderilerin kaybolmadan, doğru bir şekilde sahibine ulaşmasına.
- Posta Kutusu: Net bir adresinizin olmadığı ya da açık adresinizi belirtmek istemediğiniz durumlarda, postaneden kiraladığınız, gönderilerinizin içine koyulduğu fiziksel bir kutudur. Siz postaneye gider, anahtarınızla açar, kendiniz alırsınız ne geldiyse. Banka kasası gibi. Mektup kasası.
- Posta Kodu: Adresinize eklenen bir numaradır. Postaların doğru bölgeye ulaşmasını sağlar. Özellikle geniş bölgelerde postaların kaybolmasını önlemek ve ulaşımını hızlandırmak amacıyla kullanılan bu numara o dönemde benim için yeni bir keşifti.
- Postrestant: Bir yerde geçici olarak bulunuyorsanız, sabit bir adresiniz veya posta kutunuz yoksa, adres olarak belirli bir postaneyi verebilir ve gelen mektuplarınızı kimliğinizi göstererek alabilirsiniz. Özellikle gezginler, sabit adresi olmayanlar ya da geçici süre bir yerde kalanlar için adeta hayat kurtarıcıdır.
Gençliğimde iletişim ihtiyaçlarımızı kolaylaştıran müthiş üçlü! Biri fiziksel bir kutu, diğeri bir yönlendirme numarası, öbürü ise gezginler için bir kurtarıcı.
Nostaljik Bir Yolculuk
Bu yazıyı yazarken kendimi o eski mektuplaşma günlerine geri dönmüş gibi hissettim. Posta kutusu kiralamak, sınav tarihlerinin peşine düşmek, arkadaşlarla yazışmak, mahalleden haberler almak. Postrestant kanalıyla tatilde, belirgin bir adresiniz bile yokken mektup alabilmek… Hepsi birer tatlı maceraydı. Bugün belki çoğu insan mektuplaşmayı bıraktı, çevrim içi anlık mesajlaşma kişiler arası iletişimin baş aktörü oldu ama bu sistemler bildiğim kadarıyla halâ işlemekte ve her aklıma geldiklerinde bana her zaman nostaljik bir sıcaklık hissettirmekte.
E hadi bakalım! Bu hikâyeden sonra bir postaneye uğrar, bir kartpostal yollar mısınız kendinize? Gönderiler kaybolmaz, yeter ki doğru adresi yazın. Adresimi biliyorsanız bir kart da bana atarsanız sevinirim.
İşte böyle değerli arkadaşım. Posta Kutusu, Posta Kodu ve Postrestant aynı şeyler değil. Hepsi farklı şeyler. Ama hepsinin amacı ortak. Gönderilerin kaybolmadan doğru yere ulaşmasını sağlamak için tasarlanmış sihirli sistemler.
Dur ben şimdi bu konuda bir yazı döktürmez miyim…
M. Haluk Saran – 25.10.2024
23 Ekim Çarşamba günü, bu yazımı kaleme aldığım sırada, 1987-2001 yılları arasında büyük bir şevk ve heyecanla çalışmış olmaktan daima gurur duyduğum, savunma sanayimizin göz bebeği, teknoloji üretim üssümüz olan TAI, bugünkü adıyla TUSAŞ – Türk Havacılık ve Uzay Sanayii tesislerine yapılmış olan hain terör saldırısını derin bir üzüntüyle kınıyorum.
Bu elim olayda şehit düşen değerli çalışma arkadaşlarıma Allah’tan rahmet, yaralanan arkadaşlarıma ve güvenlik güçlerimize geçmiş olsun ve acil şifalar dileklerimi iletiyorum.
Ülkemizin bir daha asla böyle acılar yaşamaması en büyük temennimdir.
M.H.S.
Çok güzel bilgiler
Teşekkürler
Çok hoş ve güzel olmuş ellerinize sağlık haluk bey 🙏🏻
Haluk bey sayıya yapılan menfur saldırıları ben de vietnamdayken öğrendim çok canımı yandı ki güvenlik görevlisi Atakan benim eski personelim çok sevdiğim bir ekip arkadaşımdı diğer çalışma arkadaşlarımla birlikte hepsini Allah gani gani rahmet eylesin diyorum. Yazımızı Büyük bir keyifle okudum Bir anda 70’li yıllara gittim benim posta kutum olmadı ama mektup arkadaşlığı gibi şeyleri denemiştim o zamanlar ve bir daha aklıma geliyor time dergisinin orta sayfasında bir abonelik kartı vardı onu doldurup göndermiştim ve yaklaşık 2 sene boyunca ücretsiz time dergileri gelmişti ki bunu hiç unutamam geçmişe güzel bir yolculuk yaptırdınız teşekkür ederim. Adil Baykurt
Çok güzel,aydınlatıcı bir okadarda nostaljik.Yüreğine kalemine sağlık.
Keyifle okudum Haluk, eline aklına sağlık…
Haluk Bey,Öncelikle çalıştığınız işyerine yapılan saldırıdan dolayı ben de üzüntümü belitmek isterim.
Posta Kutusu, Posta Kodu ve Postrestant konularında açıklamalarınıza teşekkürler..Bazı arkadaşlar P.K.143 ulus Ankara Adresine kartpostal gönderirken kendi evlerine de kartpostallar yolluyorlar , kendi kendilerinin tam açık adresini, posta kodunu yazdıklarını söylüyorlar ancak kartpostal ellerine ulaşmıyormuş…İyi ki posta kutuları var..
Çok güzel bir yazı olmuş, beni de anılarıma götürdü.
Yıl 1987 üç aylık bir süreliğine Viyana’ya gitmiştim. postacının saati şaşmazdı sabah 10 da kapıda, bunu bilen ben ve kuzenlerim de saat 10:00 oldumu hemen uykulu gözlerimizle aşağı iner Türkiye’den gelecek mektupları beklerdik ve mektup varsa eğer o anki mutluluğumuzu ve o gün yaşanan sevincimizi unutamam: