Radyasyon ve Radyoaktivite

Merhaba Dostlar;

Artık tanıştığımıza göre, yazarlık serüvenime teknik bir konu ile başlamak istedim. Hepinizin mutlaka duyduğu, zaman zaman paranoya’ya kadar varan abartılarla dolu, kafa karışıklığına neden olan iki kelime var: “Radyasyon” ve “Radyoaktivite“. Konu oldukça derin, kapsamlı ve karmaşık olsa da, endişelenmeyin. Ben, bilimsel ve teknik detaylarda fazla boğulmadan, dikkatlerinizi dağıtmadan, basit bir şekilde adım adım açıklayarak anlatacağım.

Öncelikle, isim benzerliği nedeniyle birbirleriyle sık sık karıştırılan bu iki kelimenin Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğündeki anlamlarına bir göz atalım.

Radyasyon kelimesi sözlükte “ışınım” olarak geçmektedir. Peki, ışınım nedir? Adı üstünde parıldamadır. Teknik tanımıyla, bir kaynaktan elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçiminde enerji yayımı veya aktarımıdır. Örnek verecek olursak, tavandaki lambalarımızın odamızı aydınlattığı ışık, sobalarımızdan yayılan ve bizi ısıtan sıcaklık, radyo ve televizyonlarımıza gelen elektromanyetik dalgalar, doğaya hayat veren güneş ışınları, birer radyasyon örneği olarak verilebilir. Bu örneklerdeki ışınım “dalga esaslı radyasyon” olarak bilinir. Yayılan dalgalar bir miktar enerji taşımakta olup, soğuruldukları veya emildikleri noktaya taşıdıkları enerjiyi transfer ederler. Güneş ışıklarının sıcaklığını tenimizde hissetmemizin nedeni budur.

Gelelim radyoaktiviteye. O da “ışınım” olarak geçiyor sözlükte. Aralarındaki tek fark; radyoaktivitenin aktif ışınım, iyonize edici ışınım olmasıdır. Buyurun size yeni bir kavram daha; “iyonize edici ışınım”. Görünen o ki, bu yazımda biraz kelimeler ve kavramlarla dans edeceğiz. O halde arka planda yumuşak bir müzik açın ve okumaya devam edin. Chopin’in Spring Waltz’ını öneririm. Ben de bu yazımı yazarken arka planda onu dinlemekteyim. Neyse konumuza dönelim. Maddenin en küçük yapı taşı olan atom, enerjiye maruz kalması halinde en dış yörüngedeki elektronlarından birisi serbest kalır. Yani o atom elektron kaybeder. Bu elektron ortamda boş durmaz ve bir başka atomun dış yörüngesine yamanır. Bu olaya iyonizasyon / iyonize olmak denir. Yani; elektron kaybeden atomun da elektron kazanan atomun da yapısı değişmiştir. Buradaki elektron hareketi parçacık yoluyla enerji aktarımı olup bir ışınmadır. Bu olay “iyonize edici radyasyon” olarak tanımlanır. Bunun yanı sıra, bazı elementlerin atom çekirdeği enerji doludur ve yaramaz çocuklar gibi kıpır kıpırdır, yerinde duramaz, tanecikler ya da elektromanyetik ışınlar yayarak kendiliğinden parçalanırlar. Bu elementlere radyoaktif element denir. Açıkladığımız bu ışıma “Aktif radyasyon“, bir başka deyişle “parçacık esaslı radyasyon” olarak adlandırılır. İnsan vücudu ve pek çok nesnelerin içinden kolayca geçebilir, ancak yalnızca toprak, kayalar ve özellikle kurşun içerisinden rahatlıkla geçemez. Uranyum gibi radyoaktif elementler, X-ışınları (röntgen cihazları) bu ışımaya örnek olarak gösterilebilir.

Şimdi bir süre ışıma konusundan uzaklaşıp, başka bir alana, DNA’ya bakalım. Wikipedia’ya göre DNA ya da açık adıyla “Deoksiribo Nükleik Asit”, tüm organizmalar ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan bir anahtar yapıdır ve canlıların hücre çekirdeklerinde yer alır. Belirli moleküllerin her canlıda farklı şekillerde zincir şeklinde tekrarlanması ile oluşur. Hücrenin diğer bileşenlerinin inşası için gereken bilgileri içermesi nedeniyle DNA, bir kalıp, şablon veya reçete gibi düşünülebilir. Bu genetik bilgileri içeren DNA parçaları “Gen” olarak adlandırılır. DNA’nın temel görevlerinden biri, bilgiyi uzun süre saklamaktır. Canlının oluşum sürecinde, hangi organların hangi sırayla oluşacağından başlayarak, görünümünün belirlenmesine ve hücrelerin yaşam boyu idame ettirilmesine kadar her şeyi kontrol eden bir el kitabı niteliği taşır. Bu alan biyoloji ve tıp bilimlerinin ilgi alanına girdiği için, benim verebileceğim lise seviyesindeki naçizane bilgiler bundan ibarettir.

Hazır adı geçmişken, bir de “molekül” kavramını hatırlayalım. Yine Wikipedia’ya göre, molekül, birbirine bağlı gruplar halindeki atomların oluşturduğu kimyasal bileşiklerin en küçük temel yapısına verilen addır. Diğer bir ifadeyle, bir molekül, bir bileşiği/maddeyi oluşturan atomların eşit oranlarda bulunduğu en küçük birimdir. Moleküller yapılarında birden fazla atom içerirler.

Dönelim konumuza. Aktif radyasyona maruz kalan bir canlının DNA’sını oluşturan bazı atomlar iyonize olarak özellik değişikliğine uğrayacaktır. Bu da doğal olarak o atomu barındıran molekülün yapısal olarak değişmesine neden olacaktır. Bu bozulma doğrudan hücre çekirdeğine, hücreye ve o hücrelerin oluşturduğu organa da yansıyacak ve belirli sınır değerlerini aşması halinde istenmeyen sonuçlara yol açabilecektir.

Sonuç olarak, radyoaktivite özel bir radyasyon türüdür, ancak her radyasyon radyoaktivite değildir. Ancak, hem dalga hem de parçacık esaslı her türlü radyasyonun fazlası zararlıdır. Bilindiği gibi, güneşte fazla kalınması halinde haddinden fazla enerji emilimi neticesinde hücre deformasyonu oluşur ve çeşitli cilt rahatsızlıklarına neden olabilir. Bu etki yüzeyde oluşurken, radyoaktiviteye maruz kalınması durumunda serbest elektronlar insan vücudundan engel tanımadan geçebileceği için vücudun her yerinde istenmeyen sonuçlar ortaya çıkarabilir.

Şimdi muhtemelen aklınıza bu bağlamda cep telefonları ve baz istasyonları zararlı mı, zararlıysa ne kadar zararlı soruları gelecektir. İzninizle bu haftalık burada son verelim. Bu konuları bir başka yazımda ele alayım.

Sağlıklarla, sevgilerle kalın.

.

M. Haluk Saran / 05.04.2022

Bir yanıt yazın