Yapay Zekâ Ne kadar Zekâ?

Zekâ yapaylaştı, bilgelik insanda kaldı

Zekâ…

Yüzyıllardır insanın içindeki ışığı anlatmak için kullandığımız bir kelime. O ışık bazen bir çocuğun “neden?” diye sormasında parlar, bazen usta bir müzisyenin iki nota arasında verdiği nefeste. Bugünse o ışığı silikon yongalarda arar olduk; ekranların parlaklığında, istatistiğin düzeninde, hızın cazibesinde. Ama hız ile anlam, hesap ile farkındalık her zaman aynı kapıya çıkmıyor.

Yapay zekâ dediğimiz şey, dev bir veri okyanusunda ilerleyen bir hesap düzeni. Veriden desenler çıkarıyor, modellerle bağlantılar kuruyor, sonra ihtimaller arasından “en mantıklısı bu” deyip “cevap” diye önümüze koyuyor. Harikulade bir mühendislik başarısı. Mühendislerin, matematikçilerin, veri bilimcilerin değerli emekleri. Ama aslında bütün bu yapı, insan aklının merdivenleri üzerinde yükselen bir basamaktan daha fazlası değil.

Yapay zekâ, kendisine nasıl sorarsanız öyle cevap verir. Asıl belirleyici olan, sorunun isabetidir: Kurduğunuz çerçeve yaşamın gerçek bağlamıyla örtüşmüyorsa, üretilen cevap “doğru” görünse de sizi yanlış yere götürür. Yapay zekâ sorunun doğruluğunu tartamaz; çerçeveyi siz belirlersiniz, o da o çerçevede en makul yanıtı üretir.

Öyleyse sorarım size:
Zekâ sadece doğru cevabı üretmek midir, yoksa doğru soruyu sorabilmek mi?


Önce Kavramlarda Anlaşalım

Devam etmeden önce konumuza ilişkin kavramlara kısa bir göz atalım. Aslında hepsi bildiğimiz şeyler; ama “nedir?” diye sorulunca bazen bir an duraksarız, ya da bildiğimizi o anda kelimelere dökemeyiz. Gençlerin tabiriyle “kal oluruz.” O hâlde, daha fazla ilerlemeden haydi şimdi ortak noktalarda buluşalım.

Zekâ: Bağlantı kurma, desen tanıma, çözüm üretme kapasitesidir.
Örnek; Navigasyon uygulaması en kısa rotayı saniyeler içerisinde bulur.

Akıl: Zekânın bulduklarını amaç, bağlam ve değer süzgecinden geçirip yön veren yetidir.
Örneğin devamı;Bugün o yoldan gitmeli miyiz? Çünkü mesai bitim saatine denk geldik, orası çok kalabalık olacak.” diye düşünürsünüz.

Fikir: Zekâ ile aklın işbirliğinden doğan somut öneri / öngörüdür.
Bir başka örnek: Patron “Bu toplantıyı 20 dakikalık ayaküstü görüşmeye çevirelim.” diye bir öneride bulunur.

Bilinç (farkındalık): Dışarıyı görmek kadar, deneyimi içeriden de “ben” olarak duymaktır.
Örneğin devamı: Yanımızdaki arkadaşımıza “Gerildim; şimdi derin bir nefes alıp konuşmaya öyle başlayacağım.” diye fısıldarsınız.

Benlik (kendilik):Bu deneyimi yaşayan benim.” duygusu; süreklilik ve özdeşlik hissidir.
Örneğin devamı: ve o anda şunu fark edersiniz; “Bu tepki aslında benim duygularımın eseri.”.

Sezgi: Eksik veride doğruya yakın yolu tutturma; yoğun deneyimin damıtılmış bilgisidir.
Örneğin devamı: Dosyayı kapatıp henüz ayrılmışken;  “Şurada bir şeyler eksik kaldı.” deyip geri dönersiniz.

Vicdan:Yapabiliriz” ile “yapmalı mıyız?” arasına koyduğumuz iç ölçüdür.
Örneğin devamı: Dosyada toplumsal merakı dürtükleyecek öyle bir madde görürsünüz ki; hukuken mümkün olsa da bu verinin mahremiyetini korumak için paylaşmamaya karar verirsiniz.

Bilgi ↔ Bilgelik: Bilgi doğruya erişmektir; bilgelik doğrunun yerini ve ölçüsünü bilmektir.
Örneğin devamı: Toplantıda konuştuğunuz bir işi yapabilirsiniz. Bu bilgidir. Ama “Bu iş istenmeyen sonuçlar verebilir. Biraz bekleyelim. Hemen yapmak doğru olmaz.” diye düşünürsünüz. Bu da bilgeliktir.

Evet, kaldığımız yerden yazımıza devam edelim.

Zekâ mı, Akıl mı?

Makine deseni yakalar, bize “en mantıklısı bu” der. Güzel. Peki ne zaman, ne uğruna ve kimin yararına en mantıklısı? İşte orada akıl devreye girer. Zekâ hızlıca bağlantı kurar; akıl, o bağlantının nereye varacağını tartar. Biri hız ve kapasite; diğeri yön duygusu ve sorumluluk peşindedir.

Günlük hayatta da görürsünüz: Trafikte en kısa rotayı bulan navigasyon uygulaması zekâyı temsil eder; o gün oradan geçmenin riskini, zamanlamasını, etik ve sosyal bedelini tartan ise akıldır. Zekâ kapıları açar; akıl, hangi kapıdan girileceğine karar verir.

Peki yönü kim ‘içeriden’ duyar? Orası bilincin alanı.

Zekâ hızdır; akıl istikamet.


Bilinç: Kim haberdar kendinden?

Ağrı var” demek bir şeydir; “ağrım var” demek bambaşka. Bilinç, dışarıyı görmek kadar, deneyimi içeriden duymaktır. Süreklilik hissi, özne olma hâli ve içinizdeki o sessiz tanık…

Yapay zekâ, talep ettiğinizde kendi süreçlerine ilişkin güven puanı, hata olasılığı, hatta öz-eleştiri raporları hazırlayabilir. Evet, orada çalışkan bir yazman vardır. Peki, o raporu okuyan kim? Makinenin içinde “ben” diyebilen biri var mı? Yok. Ayna görüntüyü yansıtır ama görüntünün sahibini tanımaz. Simülasyon ile içtenlik arasındaki fark tam da burada ortaya çıkar.

Bu ayrım neden önemli? Çünkü değer bağlama, öz-sorumluluk, utanma ve gurur gibi nitelikler, yalnızca sonucu değil; sonucun sizde ne yaptığını tartışabilen bir iç tanıklık ister. Zekâ doğru cevabı bulabilir; bilinç ise o cevabın kime ve ne uğruna doğru olduğunu duyurur.

Bilinç, verinin değil, varlığın haberidir.


Sezgi ve Vicdan: Formüle sığmayan alan

Sezgi sihir değildir; yoğun deneyimin damıtılmış bilgisidir. Usta bir doktorun “burada bir şey var” diye dosyaya tekrar dönmesi, iyi bir müzisyenin eserin nefesini önceden duyması, tecrübeli bir sürücünün kör virajda kendiliğinden yavaşlaması… Formüle sığmaz; çünkü formül yazılmadan önce duyulur, hissedilir.

Vicdan ise “yapabiliriz” ile “yapmalı mıyız?” arasındaki ölçüdür. Hukuken mümkün olan bir tasarımı, insanın onuruna ve mahremiyetine saygı için geri çevirmek; bağımlılık üretecek, zarar verebilecek bir etkileşimi “tıklanma” uğruna kurgulamamaktır…
Vicdan güce sınır, eyleme terazi koyar.

Yapay zekâ, sezgiyi andıran kestirimler yapabilir; empati dilini taklit edebilir. Ama hissetmek ve sorumluluğu üstlenmek veriyi aşar. Orada “ben” diyen bir özne ve iç terazi gerekir.

Sezgi yolu buldurur; vicdan sınırı çizer.

Peki ya öğrenmek? Sezgiyi ve vicdanı yön olarak cebimize koyduk; şimdi taklit ile gerçek öğrenmenin ayrımına bakalım.


Öğrenmek mi, Taklit mi?

Makine pek çok veriden benzerlik çıkarır; bulduklarının varyasyonlarını hızla üretir. Bu güçlü bir taklit motorudur. Fakat benzerliği artırmak, anlamı derinleştirmek değildir. İnsan öğrenmesi çoğu zaman bedenlenmiş deneyim, hikâye ve amaç içerir. Duyduğunuzu dener, yanılırsınız; üzerine düşünürsünüz; bilgi kimliğinize karışır.

Taklit, bağlam değişince kolay kırılır. Model, eğitildiği dünyanın dışına çıktığında tökezler; “neden”i bilmediği için çoğu kez inandırıcı ama temelsiz cevaplar üretir. İnsan, hata yaptığında utanır; sorumluluk duyar; yalnızca parametre güncellemez, tavrını da değiştirir.

Gündelik bir örnek: Çeviri uygulaması milyonlarca cümleden kalıp çıkarıp akıcı bir metin kurar; bu taklittir. Dili gerçekten öğrenen kişi ise bağlamı, niyeti, sataşmayı, nezaketi de kavrar; sadece sözcükleri değil, durumu çevirir.

Taklit tekrar eder; öğrenme dönüştürür.

Dönüşüm demişken…
Şimdi ‘yeni’ olanı yalnızca üretmek değil, yerine koymak meselesine bakalım.


Yaratıcılık: Sürpriz Üretebilmek

Yaratıcılık yalnızca yeni bir şey yapmak değildir; yeni ve değerli olanı sahneye çağırmaktır. Değer, bağlamdan doğar ve çoğu zaman risk ister. Makine, görmediği kadar çok örneği birleştirip etkileyici bileşimler çıkarabilir; ama hangi sürprizin işe yarar olduğuna karar vermek, estetik / etik bir sezgi ve niyet ister. Yaratıcı niyet, yöntemden önce yönü seçmektir.

İyi bir beste, duyulmamış bir motifi yalnızca üretmez; onu yerine yerleştirir. Güçlü bir bilimsel önerme, veriyi toplamakla kalmaz; ‘neden’ için yeni bir kapı aralar. Tasarımda da böyledir: Renkler uyumludur ama bakış karar verir; neyi eksilteceğiz, nerede susacağız, nerede cesaret göstereceğiz?

Yapay zekâ ihtimaller dünyasında gezerek şaşırtıcı bileşimler bulabilir; fakat risk almak, sahiplenmek, bedel ödemek… Bunlar insana aittir. İnsan yaratımı çoğu kez kişisel bir imza taşır; hatasıyla, sevabıyla, günahıyla ve mesuliyetiyle birlikte.

Yeni yetmez. Değerli olan hem yeni hem de doğru yerde olandır.


Aynadaki İnsan

Yapay zekâ bize kendimizi gösteren parlak bir aynadır. Ondan yansıyan, insanlığın hesap gücü, sabrı ve merakının toplamıdır. Fakat ayna, yüzün sahibini üretemez; yalnızca görünür kılar. Makine veriden dünyayı tahmin eder; insan anlamda kendini bulur. Bu yüzden asıl soru, “Ne kadar güçlü bir modelimiz var?”dan önce, “Neyi, niçin soruyoruz?”dur.

Aşağıdaki tablo, kavramların yapay zekâdaki “simülasyon / hesap” görünümü ile insandaki “anlam / niyet” boyutunu karşılaştırmalı olarak özetlemekte olup, kavramlar siyah–beyaz değil, esnektir.

KavramYapay zekâda görünenİnsanda görünen
ZekâBüyük veriden desen çıkarır, en olası cevabı seçer.Bağlantı kurar, çözümler; bağlamla anlamlandırır.
AkılAmaç / ölçü seçmez; verilen hedefe göre optimize eder.“Neden, ne zaman, ne uğruna?”yı tartar; yön ve ölçü verir.
BilinçSüreç raporu / öz-değerlendirme üretebilir (simülasyon).Deneyimi içeriden duyar; “ben” diyen iç tanıklık vardır.
Sezgiİstatistikle kestirim yapar, sezgiyi taklit eder.Yoğun deneyimin damıtılmış bilgisiyle yolu hisseder.
VicdanEtik dili / normları modelleyebilir.“Yapabiliriz” ile “yapmalı mıyız?” arasına iç terazi koyar.
TaklitVaryasyon üretir; bağlam değişince kolay kırılır.Benzerinden ayrılmayı bilir; kırılmayı öğrenmeye çevirir.
ÖğrenmeParametre günceller; “neden”i bilmez.Hata → utanma / sorumluluk → tavır değişimiyle dönüşür.
YaratıcılıkŞaşırtıcı bileşimler bulur; risk/sahiplenme yoktur.Yeni ve değerliyi yerine koyar; bedeliyle sahiplenir.

Önümüzdeki çağ, “doğru cevabı üretmek” kadar “doğru soruyu sormak” çağıdır. Sorumluluk burada başlar: gücü ölçüyle, hızı anlamla, hesabı farkındalıkla aynı masaya oturtmaktır esas olan. Çünkü teknoloji insan içindir ve insan, yalnızca bilgiyi değil, bilgeliği de talep eder.

Son Söz

Evet; hız, hesap ve örüntü tanıma açısından baktığımızda yapay zekâda bir “zekâ” görünümü var; ama bilgelik hâlâ insanda…

Her geçen gün yapay zekâ hızlanacak; daha çok bilecek, daha iyi tahmin edecek. Ama hissetmek, yön seçmek, bedelini üstlenmek…
Bunlar insana ait kalacak.

İnsan ölçü koyar, soruyu olgunlaştırır, makine cevabı parlatır.

Kalın sağlıcakla,

Mustafa Haluk Saran – 18.10.2025 / Aydın

Bu görsel ChatGPT ile oluşturulmuştur.

1 Comment

  • Eline KALEMİNE sağlık. Yazılarını zevkle rakip ediyor devamını bekliyorum. Alptekin Erbağı

Bir yanıt yazın