Site icon Mustafa Haluk Saran

Bizi Kesin Zehirliyorlar Galiba

Bir Çocukluk Anısı

Çocuktum. Kendimi kaptırmış, bahçemizde oynuyordum. Uçak sesini duyar duymaz yüzümü hafiften bir gülümsemeyle göğe çevirdim. Kuşları, uçurtmaları, uçakları; uçan her şeyi seyretmeye bayılırdım. Kim bilir daha önce kaç kez görmüştüm ama bu kez çok daha yoğun olduğundan olsa gerek, “Aaaaa!” diye korkuyla karışık bir hayret nidası attım. “Uçak yanıyor!” diye de telaşla ekledim. Beni izlemekte olan babam güven veren bir sesle, “Yok, oğlum; yanmıyor” diyerek önce beni sakinleştirdi. “O doğal bir olay…” diye başlayarak benim anlayabileceğim dilden bu oluşumun nedenini anlattı. Uçak da ardında rotası boyunca gökyüzüne beyaz, düz bir çizgi bırakarak gözden kaybolmak üzereydi.

Hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız şeyler gördüğümüzde normal olarak şaşırabilir, zihnimizde yanlış şeyler uyanabilir. Çocukken yaşadığımız o saf şaşkınlıklar zamanında net anlamlara kavuşmazsa, yetişkinlikte de bilinmezliği sürerse, bilimsel gerçeklerin göz ardı edilmesi çok kolaylaşır, hayal gücü, hatta bilinçaltı korkuları kontrolü ele alır.

Geçenlerde odamda çalışırken kulağım da minik radyomdaydı. “Nelerden korkuyorsunuz?” sorusuna gelen cevapları esprili olarak cevaplayan bir eğlence programıydı yayındaki. Kimi dinleyiciler esprili kimi ciddi ciddi korkularını anlatıyordu. Gençten bir dinleyici de her an gökyüzünden zehirlenmekte olmamızdan çıldırma derecesinde korktuğunu söyleyince sunucu koptu, bu konuda topluma hâkim olan bilgi kirliliğinden ne kadar bunalmış olmalı ki, soruyu soran dinleyici yanında olsaydı, kesin sopayı yemişti.   

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar daha çok konuşmaya başlayınca, olaylara bilimsel gözle bakmadıkça, sosyal medyada yayılan her söylemin doğru olduğuna körü körüne inanlar çoğaldıkça gerçekler ve yanlışlar birbirine karışmaya başlıyor. İşte az önce radyoda duyduğum içler acısı durum; bir yanda geçtiğimiz yüzyılın ortasında, daha okula bile gitmeyen o küçücük çocuk; öte yanda içlerinde üniversite mezunları bile olan kocaman bir kitle. Servis edilen her bilimsel temelden yoksun paylaşıma sırf arkadaşı paylaştı diye körü körüne inanan, sorgulama nedir bilmeyen garibanlar…

Haydi birlikte irdeleyelim, bilimsel bir perspektiften ele alalım, bakalım bu izler neyin ne’si. Doğal bir fenomen mi yoksa dıj güçlerin düzenlediği hain plânın bir parçası mı…

Nedir Bu Olayın Ardındaki Gerçekler?

Çok kısa olarak; bu izler, uçak motorlarının emdiği havadaki nemin önce motor içerisinde buharlaşması, kızması, sonra da motordan çıktıktan sonra soğuk hava ile temas ettiğinde hızla yoğunlaşıp buz kristallerine dönüşmesidir. Yani, kışın nefesimizi dışarı verdiğimizde oluşan buğudan farklı bir şey değildir ve bu olgu “Contrail” olarak adlandırılır. Şimdi “Yazı bitti. Dağılın!” diyesim var ama bazı şeyler detaylıca açıklanmazsa, meydan yine sosyal medya safsatörlerine kalacak.

Kanatlarının ön ve arka yüzeylerinde hava sürtünmesi nedeniyle oluşan yüksek sıcaklık ve basınç farkları da contrail oluşumunu destekler. Hızla hareket eden hava kütlesi, hem kanat çevresinde basınç değişiklikleri yaratarak havanın ani yoğunlaşmasına neden olabilir hem de kanatların ön yüzeylerinde sürtünmeden dolayı çok yüksek sıcaklıklara çıkan su partikülleri buharlaşır, kanatların arka yüzeyinin çok soğuk olması nedeniyle aniden donar. Bu durum, özellikle atmosferde nem seviyelerinin yüksek olduğu zamanlarda ortaya çıkar, uçakların belirgin izler bırakmasına yol açar. Bazı günler bu izler hemen kaybolur, bazen de uzun süre havada asılı kalır. Bunun nedeni havadaki nem oranıdır. Nem oranı yüksekse bu izler genişleyerek kalıcı bulutlara dahi dönüşebilir. 1950’lerden beri uçakların bıraktığı izler gözlemlenmektedir ve bu olayın atmosferik bir süreç olduğu kanıtlanmıştır.

Gelelim Chemtrails İddialarına

Chemtrails kelimesi, “Chemical” (kimyasal) ve “Contrails” (yoğunlaşma izi) kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir. Bu teoriye inananlar, uçakların atmosfere kimyasal maddeler püskürttüğünü ve bunun insan sağlığını, hava durumunu veya tarımı etkilemek için yapılan kasıtlı bir uygulama olduğunu iddia ederler.

Ancak işin ilginç yanı, bu iddiaları destekleyecek hiçbir bilimsel kanıtın bulunmamasıdır. Buna rağmen sosyal medyada ve çeşitli komplo teorisi platformlarında Chemtrails konusu ısrarla gündemde tutulur.

Şimdi bu iddiaları çürütmeye başlamadan önce size gerçek anlamda bir havadan zehirleme örneği vermek istiyorum. Zirai İlaçlama. Aklınızda bulunsun: Tarımda kullanılan bu uçaklar, böcek ilaçlarını veya gübreyi hedeflenen alana mümkün olan en verimli şekilde yaymak için özel olarak tasarlanmıştır. Uçuşları da aynı özenle planlanır. Ancak bunun bile belirli sınırlamaları vardır:

Şimdi de 30 bin feet yani yaklaşık 10 kilometre yüksekte, 450 Knot (yaklaşık 800 Km/h) hızla uçan bir uçağı zirai ilaçlama uçağı ile özdeşleştirelim. Sonuçta iddia edilen olay, yapılan gerçek işlem ile aynı: havadan kimyasal yayılımı. Daha ilk maddede iddia çürüyor. Neredeyse 3 katlı bir apartman yüksekliğinde uçan uçak 100 litreye yakın ilacı 200 Km/h hızla uçarak bir tarlayı ucu ucuna ilaçlayabiliyorken, 1.000 katı yüksekten, 4 katı hızla uçan bir uçaktan atmosfere bırakılan; haydi atayım 1.000 litre zehir, yani düşük yoğunluklu kimyasallar anında buharlaşır, güçlü rüzgâr akımları ile kontrolsüz şekilde yayılır, dolayısıyla belirli bir bölgeye odaklanması imkânsız hale gelir. Mikrogram ağırlıklı partiküllere dönüşür, çok geniş bir alanda etkisizce asılı kalır, yere bile inemez. Ancak yağmurlarla inebilir ki o da olsa olsa; Marmara Denizi’ne Tekirdağ’da dökülen bir çay bardağı siyanürün, Erdek’teki balıkları zehirleme ihtimali kadar etkili olabilir.

Eğer Chemtrails iddiaları doğru olsaydı, bu işin bir şekilde gizlenmesi ve havacılık sektörünün içinde kimse tarafından fark edilmemesi biraz zor olurdu, değil mi? Peki, gerçekten böyle bir şey mümkün olabilir mi? Biraz mantık yürütelim:

Eğer Böyle Bir Uygulama Olsaydı?

Peki, diyelim ki böyle bir olay gerçekten var ve dünyadaki tüm uçaklar bunu yapıyor olsun…

Her an gökyüzünde ortalama 20.000’den fazla uçak bulunuyor. Bir gün içinde 200.000’den fazla uçuş gerçekleşiyor. Uçakların üzerinde uçtuğu toplam yüzey alanı yüz milyonlarca kilometrekareye yayılıyor. Bütün gezegenin sadece yaşanan bölümlerini bile “zehirlemek” için bu alanı kimyasal ile doldurmak bir deniz suyuna bir bardak mürekkep dökmeye benzer.

Maliyet mi? İşte burada işler tam anlamıyla çığırından çıkıyor!. Varsayalım ki her uçuş başına 1.000 litre kimyasal püskürtülsün. Dünya çapında günde 200 milyon litre (!) kimyasal püskürtülmesi gerekir. Bu, yıllık trilyonlarca dolarlık bir maliyet anlamına gelir! Bu maliyet o “Karanlık Güçler” üzerine inanılmaz bir yük olarak bineceği gibi havayolu şirketleri de bundan çok ciddi biçimde etkilenir. Hiç bir güç, bu devasa kimyasal gideriyle baş edemez.

Ve işin en komik tarafı? Bu işi yapan o “karanlık güçler” de yaptığına da yapacağına da bin pişman olur.

Ama bir dakika… Eğer gerçekten böyle bir plan varsa, bu planı yapanların da, uygulayanların da, finanse edenlerin de bu havayı soluduklarını unutuyor muyuz yoksa?

Ey sevgili saf insanlar! Saçma sapan komplo teorilerine prim yaptıracağınıza, her gün yaşadığınız şehirlerdeki egzoz gazı, karbon salınımı, sanayi atıkları, ormansızlaştırma, doğa tahribatı gibi gerçek çevre sorunlarına odaklansanız daha iyi olmaz mı?

Klavyeşör aktivistliğinizi bu konular için yapsanız, insanlık için gerçekten faydalı bir şey yapmış olmaz mısınız?

Haydi, gözlerinizi gökyüzüne değil, gerçek sorunlara çevirin..

Kalın sağlıcakla…

Mustafa Haluk Saran – 9.2.2025

Not: Konu fotoğrafını ben çektim. 😊


Exit mobile version