Dad, What is Vietnam?

Baba, Vietnam Nedir?

Amerika’daki ilk günlerimdi. Her şey fazlasıyla farklıydı. Adeta başka bir gezegene ışınlanmışım gibi hissediyordum. Televizyonların reklâmları da bir başkaydı. Reklâmlarda rakip ürünlerin adını belirli koşullarda kullanmak, rakibe hafif yollu sataşmak serbestti meselâ. Bu konuya belki başka bir yazımda değinirim. O anda çok fark etmemiş olsam da, hâlâ aklımda kaldığına göre bir reklâm beni derinden etkilemiş olmalı. Reklâmda; ekranda siyah beyaz Vietnam görüntüleri geçerken, arka planda sesinden yaklaşık 7 yaşında olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk “Daddy, what is Vietnam?” Türkçesiyle “Babiş, Vietnam nedir?” diye soruyor, ardından fonda babasının açıklamaları ile birlikte bir Vietnam belgeseli CD seti ekrana geliyordu.

Haydi, bu soruyu o çocuğun masum merakıyla ele alalım ve Vietnam Savaşı’nın derin hikâyesine dalalım. Bakalım neymiş Vietnam.

Vietnam Savaşı ve İz Bırakan Mirası

Bir hatırlatma ile başlayayım: 1 Kasım 1955 tarihinde başlayan Vietnam Savaşı, 50 yıl önce bu hafta, 30 Nisan 1975’te Güney Vietnam’ın başkenti Saygon’un Kuzey Vietnam kuvvetleri tarafından ele geçirilmesiyle sona erdi. Bu tarih, dünya kamuoyunda ABD’nin askerî ve siyasî açıdan yenilgiye uğradığı önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir.

Vietnam…
Bir zamanlar çocuklara tünel kazmayı öğreten, savaşın bir yaşam tarzına dönüştüğü; dev ormanların, uçsuz bucaksız bataklıkların sessiz tanık olduğu garip bir coğrafya.
Amerikan askerlerinin, kendilerine ait olmayan, kendi topraklarına çok uzak diyarlarda savaşın anlamsızlığını sorguladığı, Vietnamlı köylülerin ise yıllarca süren bitmeyen bir mücadeleyle direndiği bir yer.
Bu savaş, sadece iki ülkenin savaşı değildi; çatışan ideolojilerin, sömürgeciliğin, açgözlülüğün ve insan direncinin etkileyici bir öyküsüydü.

Vietnam Savaşı, kuzey ve güney olarak ikiye bölünmüş bir ulusun yeniden bir araya gelme çabasıydı.
1858-1954 yılları arasında Fransız sömürgesi olan Vietnam’da, baskı ve sömürü giderek artmıştı. Fransız egemenliğinden çıktıktan sonra ulusun yeniden birleşme arzusu daha da güçlendi.

Çok iyi hatırlıyorum; 1965–70’li yıllarda, Türkiye’de radyoda her gün saat 13.00 haberlerinden sonra, uzun uzun “şurada şu oldu, burada bu oldu” diye Vietnam’daki gelişmeler detaylıca anlatılırdı. Ancak bu gelişmelerin bizim hayatımızla ne ilgisi olduğunu, bizim radyomuzda neden bu kadar geniş yer bulduğunu küçük yaşımda kavrayamazdım.
Kırmızı ciltli Coğrafya Atlası’ndan bakmıştım; Vietnam, bizden çok uzakta, haritada bile küçücük görünen bir yerdi. Ama biz her gün ‘Ho Chi Minh’, ‘Saygon’, ‘Viet Cong’ gibi kelimeleri duyar olmuştuk.

Kuzeyde komünist lider Ho Chi Minh’in önderliğindeki Vietnam Demokratik Cumhuriyeti, sömürgeci dönemin bıraktığı izleri silmek ve tüm Vietnam’ı tek bayrak altında toplamak istiyordu.
Güneyde ise ABD destekli Vietnam Cumhuriyeti, komünizme direnen ve Batı’nın etkisi altında kalan bir yönetimdi. Ancak bu mücadele, sadece ülkenin topraklarında değil, kül olurcasına yanmış evlerin, yetim kalan çocukların üzerinde ve umutların içinde de yaşandı.

Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa katılma sebebi, basit bir domino teorisine dayanıyordu:
Vietnam komünizme geçerse, bütün Asya ülkeleri birer birer komünist olur.

Bu korku, Amerika’yı savaşın içine çekti. Önce askerî danışmanlar gönderildi, ardından binlerce asker ve son olarak da kimyasal bombalar devreye sokuldu.
Amerikan askerleri bir yanda tünel ağzında pusu beklerken, öte yanda Viet Cong gerillaları başka bir yerde tünellerin içinden sessizce çıkıyordu.

Ormanlara dökülen Agent Orange (1) gibi kimyasallar, sadece ağaçları değil, toprağı, suyu, insanları ve gelecek nesilleri de etkileyerek geri dönüşü olmayan zararlar verdi.
Agent Orange, yalnızca o dönemin savaşını değil, nesiller boyu doğayı ve insanları etkileyen korkunç bir miras bıraktı.

Televizyon haberlerinde gördüğüm, napalm bombası etkisiyle yanar halde kaçan çıplak kız çocuğunun görüntüleri hâlâ gözlerimin önündedir.
Bu görüntü, savaşın vahşetini tek karede anlatan acı dolu bir belgesel niteliğindeydi; insanlığın savaşla yüzleşmesinin en çarpıcı kanıtlarından biri olarak hafızalara kazındı.

1968 yılında tarihe geçen Tet Taarruzu, Kuzey Vietnam ve Viet Cong gerillaları tarafından düzenlenen geniş çaplı bir saldırıydı.
Bu taarruz, ABD’nin savaşı kazanabileceği düşüncesini yerle bir etti.
Tet Taarruzu, Amerikan halkının savaşa verdiği desteğin hızla azalmasında kritik bir dönüm noktası oldu.
Saldırılar her iki taraf için de ağır kayıplarla sonuçlandı; fakat bu vesileyle Amerikan toplumu, bu savaşın sonunun olmadığını ve devam ettikçe daha çok kayıplar vereceklerini acı bir şekilde fark etti.

Sokaklar savaş karşıtı gösterilerle dolup taştı.
Göstericiler pankartlar açıyor, gençler savaşın anlamsızlığını haykırıyor, Amerikan toplumunun vicdanı ayaklanıyordu.

Ve elbette Hollywood da boş durmadı:

“Hair”, “Full Metal Jacket”, “Apocalypse Now” gibi savaş karşıtı filmler peş peşe çekildi ve milyonlarca izleyiciye ulaştı.
Bu yapımlar, Vietnam Savaşı’na karşı halkın duygularını ve savaş karşıtı duruşunu sinema yoluyla güçlü bir şekilde yansıttı.

Başkan Nixon’ın başlattığı Vietnamlaştırma (Vietnamization) politikasıyla birlikte, ABD yavaş yavaş savaştan çekilmeye başladı.
Bu politika, savaşı Vietnamlıların sırtına yükleyerek Amerikan askerlerini geri çekmeyi amaçlıyordu.

Saigon’un düşüşü, savaşın son perdesiydi. Ancak geriye kalan tablo ağırdı:

  • Milyonlarca harcanmış dolar,
  • Kaybedilen binlerce yaşam,
  • Ve psikolojik olarak sarsılmış, derin yaralar almış bir toplum bölünmesi.

Amerika’da kaldığım o eğitim süresince Vietnam Savaşı’nın izlerine bizzat tanık olduğum bir anım var.
Çalıştığımız fabrikada eğitim koordinatörümüz, Amerikan Hava Kuvvetleri’nden emekli astsubay Rich M., savaşa katılmış deneyimli bir pilottu.
Rich, savaş sırasında, yerden atılan roketlerin erişemediği atmosferin stratosfer katmanında süzülen devasa B-52 Stratofortress (²) bombardıman uçaklarından birinde görev yapmıştı.

Defalarca yüksek irtifadan halı bombardımanı (³) gerçekleştirdiklerini anlatmıştı.
Savaş sonrası ciddi psikolojik sıkıntılar yaşamış, ancak zamanla bunları aşmayı başarmıştı.

Onu tanıdığım yıllarda pamuk şeker gibi bir adamdı: son derece yumuşak, duygusal ve adeta bir barış elçisi gibiydi.
Savaşın insan ruhunda bıraktığı etkileri Rich’in hikâyelerinden bizzat görerek daha derinden kavradım.

30 Nisan 1975 tarihinde Kuzey Vietnam güçleri, Saygon’a girerek savaşı sona erdirdi.
İki Vietnam birleşti.
Ancak bu birleşme tüm ülkede derin yaralar bıraktı.
Vietnam halkı için bu savaş, sadece toprak kazanmak değil; bir millet olarak varlıklarını koruyabilme mücadelesiydi.

Savaşın İnsanlığa Öğrettiği

Vietnam Savaşı, sadece bir askerî çatışma değil, bütün bir kuşağın yüreğinde taşıdığı bir travma olarak hafızalara kazındı.
Bu savaş; Türkiye ile doğrudan bir ilişkisi olmasa da, dünya üzerindeki güç dengeleri ve Soğuk Savaş (⁴) döneminin etkilerini ülkemizde bile ciddi şekilde hissettirdi.

Türkiye, ABD’nin bir müttefiki olarak Vietnam Savaşı’nın dolaylı etkilerine maruz kaldı.
Amerikan üslerinin varlığı, küresel politikalardaki değişim, ekonomik ve diplomatik alanlarda belirgin etkiler yarattı.

Vietnam Savaşı’nın izleri yalnızca Vietnam’ın zorlu arazisinde, ormanlarında değil; Amerikan sokaklarında, askerlerin gözlerinde, ülkenin politik kararlarında ve toplumun ruhunda hâlâ hissedilmeye devam ediyor.

Bugün Vietnam, savaştan sonra yeniden ayağa kalkmış, büyüyen ve gelişen bir ülke olabilir.
Ancak savaşın bıraktığı miras — zehirlenmiş topraklar, yıkılmış köyler, travmalar ve kayıp kuşaklar — hâlâ yaşamaktadır.

İşte, bu savaşın gerçek mirası…

Son Söz

Bu savaş bize ne öğretti?
Salt çıkarlar uğruna başlatılan bir savaşın, sadece ülkeler arasında değil, doğada ve insan ruhunda da nesiller boyu silinmeyecek yaralar açabileceğini gösterdi.
Vietnam, yıkımdan doğan bir ülkenin hikâyesi…
Ve aynı zamanda, insanlık tarihinin en acı dolu derslerinden biri:

Savaşın kazananı yoktur.
Ama insanlar ders almayı hiç bilmiyor.
Korkarım; hiçbir zaman da öğrenemeyecekler.


Kalın sağlıcakla…

Mustafa Haluk Saran – 27.4.2025


Dip Notlar:

(¹) Agent Orange: ABD tarafından Vietnam Savaşı sırasında kullanılan bir tür bitki öldürücü kimyasal madde. Genetik bozukluklara, kansere ve doğa tahribatına yol açmıştır.

(²) Stratofortress: Kod adı “Strato Kale” olan bu uçaklar, yüksek irtifalarda — roketlerin bile erişemeyeceği seviyelerde — uçabilme yeteneklerini yansıtıyordu. B-52’ler adeta gökyüzünün kara hayaletleriydi.

(³) Halı Bombardımanı: Uçaklardan aralıksız ve geniş alanları hedef alarak yapılan yoğun bombardıman türüdür.

(⁴) Soğuk Savaş: 1947-1991 yılları arasında ABD ile Sovyetler Birliği arasında doğrudan sıcak çatışmaya dönüşmeyen siyasi ve askerî gerginlik dönemi.

Fotoğraf: Nick Ut / The Associated Press

Bu Pulitzer ödüllü fotoğraf, Vietnam Savaşı’nın yıkıcı etkilerini ve insani boyutunu gözler önüne seren en güçlü sembollerden biri olarak tarihe geçmiştir.


Ek Bilgi: Kim Phuc ve Napalm Bombası

Vietnam Savaşı’nın sembol isimlerinden biri olan Kim Phuc (Phan Thị Kim Phúc), 8 Haziran 1972’de Trảng Bàng köyüne düzenlenen bir napalm saldırısından kaçarken çekilen unutulmaz fotoğrafıyla tüm dünyada tanındı.
Henüz dokuz yaşındayken yaşadığı bu trajedi, savaşın insanlık üzerindeki yıkıcı etkilerini tek bir karede anlatıyordu.

Saldırı sırasında Kim ağır yanıklarla yaralandı; kuzenlerinden bazıları hayatını kaybetti.
Kim ise hayatta kalmayı başardı.
Fotoğrafı çeken gazeteci Nick Ut, onu hızla hastaneye yetiştirerek hayatta kalmasında doğrudan rol oynadı.

Uzun yıllar süren tedavilerin ardından Kim Phuc, Kanada’ya yerleşti, evlendi ve yaşamını sürdürdüğü bu yeni ülkede bir barış elçisi haline geldi.
Katıldığı birçok uluslararası konferansta savaş karşıtı mesajlar verdi.
En çok ses getiren konuşmalarından birinde, o acı dolu saldırıya sebep olanları affettiğini söyledi.
Bu sözleri, yalnızca kendi yaralarını değil, insanlığın ortak acılarını da iyileştirmeye yönelik güçlü bir çağrıydı.

Kim Phuc bugün hâlâ savaş mağdurlarına destek sağlayan projelerde aktif olarak çalışmaktadır.

Referanslar:


6 Comments

  • Halukcum, kalemin harika. Sadece bir yazı değil sanki 3 boyutlu bir film gibi içine çekiyor insanı.

  • Güzel ama 1 mayıs daha güzel olacak ve tüm insanlara sevgi getirecek, dümeni sola kırmak gerekli

  • Masa başında oluşan anlaşmazlıkların insanlara, doğaya, hayvanlara, kısacası yaşama verdiği zararı gözler önüne sermişsiniz. O yıllardan bu yıllara ne değişti? Hiçbir şey! Ders almak zorundayız, çünkü insanlığımızı kaybediyoruz.

  • Çok etkilendim. İyi bir çalışma. Kutluyorum.

  • Sevgili Halûk Bey kardeşim, teşekkür ederim güzel bir araştırma makalesi olmuş.Maalesef en büyük zaferler, en derin mağlubiyetler taşıdıkları mana bakımından gurur veya üzüntüyü tezahür edebilir. Emperyalist literatürde insan hayatının, insani değerlerin hiç bir önemi yoktur. Soğuk savaş döneminin iki kutuplu vahşi yönetimleri; kuzey Afrika, uzak Doğu, Doğu Avrupa’da, Ortadoğu’da öylesine insanlık suçları işlediler ki ne tarih nede insanlık vicdanı bunları affedecektir.Ve emperyalizm Vietnam Savaşı’ndan sonra geliştirdiği yöntemlerle varlığını sürdürmeye devam ediyor. Sadece bizim değil tüm dünyanın insani değerlerini , özgürlük ve barışı savunan beyinlerin ortak gayret ve birlikteliği, mücadelesi ile karşı durunabilinir. Selam ve saygılarımla.

    • Sevgili Sadettin Bey kardeşim,

      Değerli ve derinlikli değerlendirmeniz için gönülden teşekkür ederim.
      Ne yazık ki tarihin büyük zafer hikâyeleri, çoğu zaman insanlık adına büyük trajedilerin izlerini taşır.
      Emperyalizmin değişen yüzleri sadece savaş meydanlarında değil, halkların hafızalarında da derin yaralar bırakmıştır.

      Bugün hâlâ insani değerleri, özgürlüğü ve barışı savunan yüreklerin mücadelesi, insanlık onurunun en büyük teminatı olmaya devam ediyor.
      Birlikten doğacak ışığın, bu karanlık düzenleri aşındıracağına olan inancım tamdır.

      Selam ve saygılarımla.

Berk için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et